15 Ağustos 2011 Pazartesi

Bir Yalanla..

   Küçük hikayelerim oluyor benim.büyük kırgınlıklardanda gelmiş değiller.başı bilinen ama sonu bir türlü gelmeyen o anlamsız hayaller gibi değiller.yaşanmışlıklardan, tecrübeden hatta de ki çok bilmişlikten..acıdanda değil, mutsuzluktan içine kocaman bi dert düşmüş yalanlardan değiller.ben hiçbirinden ibaret değilim.küçük hikayelerden bir araya gelmiş kocaman bişeyim.adım yok benim.ne yaparım, ne yapabilme, ne kadar ileri gidebilme kapasitesine sahibim onu bile bilmem.yaşarım, küçük hikayeler.öyle ansız anlarda öyle güzel girer hayatımın içine.kiminde sen olur baş kahraman, kiminde ben, kiminde yaşlı bir teyze..
   Küçük hikayelerin adamı olmakta bir marifet.cümlenin içinde küçük geçtiğine aldanmazsan,  aslında olduğundan  daha küçük hikayelerin adamı olmayı istersin.ne me hacet kime gelmiş ki öylesine bir şans, sıradan bir insan olarak yaşadığım şu hayatta benim küçücük hikayelerin adamı olmam.küçüldükçe, küçülmek istersin aslında birazda yalnızlaştıkça yalnızlaşırsın gibi, yada içindekileri,  ilk hissettiğin bütün o saf duyguları öldürdükçe, öldürmek istersin.birini yaptın mı diğerleri gelir arkasından ve küçüldükçe, küçülmek..küçücük hikayelerin adamı olmak istersin.ister başrolunde sen, ister ben, ister o yaşlı teyze..
   Sebebi  yoktur bu sevmeler içinden geçip giden her sevmeler gibi değildir.içinden geçip giden avunmalar, kuruntular, gururlar..her gitmeler gibi değildir, bu gitmeler.hikayenin küçücük, hikayenin oldugundanda küçük bir yerinde gitmen, diğer hiçbir gitmen gibi değildir.yalnızlaştıkça, yalnızlaşmak istersin.gittikçe yalnızlaşırsın.ve hikayenin o küçük yerinde yalnız kalmanın ha senin, ha benim, ha o yaşlı teyzenin yalnız kalmasının aslında aynı şey olduğunu bilirsin.
   Böylede gururluyum aslında, sana diğer herşey gibi değil derim.tutarım bir ucundan her duygunun.yakasını bırakmam, yapışırım.gerçekliği kaybedersem eğer, ne o küçük hikayeler bana beni hissettirebilir, ne daha da küçültebilirim hikayelerimi..tutarım yaşarım, dogrusunu yanlışını hatasını düşünmeden, sırf hala aynı duyguları hissedebildiğimi göstermek için kendime.bir parçamın gerçekte, bir parçamın yalnız, bir parçamın ölüme dogru gittiğini göstermek için kendime.oysa kendi içimde bi senim, bi ben,  bi o yaşlı teyze..öyle kolay ki kandırmak kendimi, herkesin, herşeyin işaret ettiği gibi.senden daha kolay evet kandırmak kendmi.özlemlerime, sevdiklerime, alışkanlıklarıma, sana, bana, o yaşlı teyzeye herkese ihanet edebilmek öyle kolay ki,  küçük bir yalanla, oldugundan daha küçüğününde yetebileceği bir yalanla, belkide bir “seni seviyorum”la..

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Bugün Nostalji yaptım. Eski sokakları falan arşınladım..

   Uzun uzadıya bir sokak vardı önümde. Sağıma, soluma serpilmiş bir yanı esnaf kokan, diğer yanı insanı kendinden uzaklaştıran iticiliğiyle, eski ve pis bir girişe sahip üç beş dükkan vardı. Biri orta sınıf halkın temizlik duygusuna hitap eden berberdi, diğeri dışarıya kurduğu derma çatma tahtalarla elinde ki malların reklamını yapmaktan çok, insana zehirli birşeymiş gibi gelmesine neden olan bir marketti.türlü türlü meyve ve sebze vardı orda.Sokak tozunun üzerine düşüp parlayana kadar biriktiği bir market.İnsanı cezbetmekten çok, soğutuyordu bir şeftalinin yumuşaklığından, bir eriğin ekşiliğinden.Sağ tarafta bir dürümcü vardı.dışarıda oturan biri aile, diğeri iki arkadaş dürümlerini almış, topun atılıp iftar vaktinin gelmesini bekliyorlardı.Ben geçerken bana baktıklarında farketmiştim, ne kadar aç ve çaresiz olduklarını.Sonra bir kez daha dedim kendime iyi ki toruç tutmuyorum..
   Sokağın adı Okul sokaktı.İsminde ki bende çağrışan o ruhanilik, henüz bitmemiş camii'den kaynaklanıyordu büyük ihtimalle, ama orda olmasada büyülü bir ismi, büyülü bir yapısı vardı oranın.Camii sokağı pis gösteriyordu.etrafta tahtalar, çekilmiş setler ve demir yığınları, zaten onlarca arabanın park edilip, simetrik bir düzen oluşturduğu sokakta bu simetriyi sadece camii önünde, arabanın durması gereken yerde duran uzun demir çubuklar bozuyordu.Sokağın bir delisi vardı.Beyaz sakallı, masum yüzlü, çatık kaşlı, bastonuyla sanki seni bir darbede sakat bırakacağını hissettiren ama yaptığı tek şey anlaşılmaz cümleler kurup, küfür eden bir dede.Hep şaşırmıştım.Bu kadar muhafazakar bi sokakta bu amca nasıl yaşayabiliyordu.Sokak eğitimsizdi, sokak cahildi.hep yalan, kumpas kokuyordu.bunları hiç düşünmemiştim önceden.mutlu mesut güler yüzle geçer giderdim hep.

Sokagın ortasına doğru geldim..Sağ tarafta ki binanın en alt katında, iki penceresi, bir kapısı olan, beyaz demir parmaklıklarla örtülmüş ve beş karış genişliginde bir bahçesi olan eve gözümü diktim.Ne günlerim geçmişti orda.
Orası bana hep yağmurdan kaçan insanların, sığınmak için bulduğu yerler gibi gelirdi.başımı yukarı kaldırırdm ve gökyüzünü göremezdim.

Balkon kapısı hala açıktı.Rüzgar perdeleri yine dövüyordu.ve o kadar acımasızdı ki perdeler sanki içeriyi gösterecekmiş gibi açılıp, ben hiçbirşey göremeden kapanıyordu.yine aynı duygu kaplamıştı beni.durdum ve seyrettim..Süzülüp içeri girmek istedim bir rüzgar gibi, beyaz demir parmaklıklar arasından, daha önce üzerine basılmaktan topuk kısmı ayakkabıya yapışmış eski ayakkabılara basmadan süzülmek istedim içeri..Özenle seçilmiş ve disiplinlice yerleştirilmiş eşyalardan benim için en özel olanına oturup bir dakikada olsa soluklanmak istedim, yanımda olan peluş file sarılıp üzerinde ki yazıları okuyup, hatıralarımı tekrar sağlamlaştırmak istedim.Sonra içeri geçip, kendisi salonun yarısı kadar olan, gördüğünde insanı dehşete düşürecekmiş gibi duran televizyonda alakasızca açılmış, ama o an dünyanın en güzel filminden bile daha güzel gelebilicek bir korku filmi izlemek istedim.sonra bir yemek molası vermek, ve birşeyler yemek istedim.mutfagın küçük ve içinden yıkanmış çamaşırların fışkırdığı balkonunda taburede yada masa üstünde oturup bir sigara içmek istedim, külünü küçük kareler şeklinde yapılmış demir parmaklıklardan atmaya çalışmak istedim.

Orda dikildim dakikalarca.İftar yaklaşıyordu..Eskiden sevdiğim herşey ordaydı.Uğruna bir dakika düşünmeden öleceğim, herşeyim oradaydı.üzdüklerimde, sevdiklerimde yanyana, içiçe, koyun koyuna uyumaktaydı.kafamı çevirdim ve yürümeye başladım.sanki biri beni görmüşte yanlış anlamasın gibi sokakta aylak aylak gezen, yaşını almış ama hala bir dala tutunamamış bir insan havasına büründüm.on adım sonra tekrar dönüp baktım."Ne güzel zamanlardı öyle." dedim.bir daha yaşanmayacağını bilip, bir daha yaşamak istememek byle birşeydi sanırım.5 dk m ayırdım sonuçta, bana yıllar gibi gelen beş dakika..


11agustos11 EgemenGurkan